Uluslararası Ceza Mahkemesi, bütünüyle uluslararası toplumu etkisi altına alan belirli ve çok ciddî suçları işleyen bireylerin cezasız kalmasını engelleme, bu suçların işlenmesine engel olacak çabalarda bulunma saikiyle ve uluslararası barış ve güvenliğin tesisini engelleyen veya tehdit eden suçların belirlenmesi hedeflerine bağlı olarak bir uluslararası ceza adaleti sistemi meydana getirmek için kurulmuştur. Fakat kurulması uzun bir zaman almıştır çünkü devletler mahkemeyi egemenlik yetkilerini sınırlandırıcı bir tehdit olarak görmüşlerdir. Uluslararası Ceza Mahkemesi konu itibari ile savaş suçları, insanlığa karşı işlenen suçlar, soykırım suçları ve saldırı suçlarına bakmaktadır ve kuruluş belgesi Roma Statüsüdür. UCM göreve başladığı tarihten bugüne kadar uluslararası ceza sisteminin gelişimine katkı sağlamaktadır ve başarılı çalışmalara imza atmıştır. Amacı insancıl hukukun egemenliğine katkı sağlamaktır. Bu doğrultuda evrensel hukuk ilkeleri ışığında yargılama yapmaktadır ve evrensel bir bilinç oluşturmaktadır.
UCM kendisinden önce kurulmuş aynı amacı benimsemiş mahkemelerin temelleri üzerine inşa edilmiş, kuruluşunda daha hassas davranılmış, daha önce görülen eksiklikler mümkün olduğunca giderilmeye, birden fazla hukuk sisteminin kuralları bir araya getirilmeye, uluslararası toplumun her kesimini memnun edecek, beklenen adaleti sağlayacak bir mahkeme kurulmaya çalışılmıştır.[1] UCM’nin kendisinde önce bu amaçla kurulmuş mahkemelerden güçlü yönleri; aynı fiil nedeniyle başka bir mahkemede yargılama yapılmaması, istisnaları olmakla birlikte doğal hakim ilkesine uygun yargılama yapması, suçta ve cezada kanunilik ilkesini benimsemesi, belirli çerçevelerde bireysel ceza sorumluluğunu kabul etmesi, tarafsız ve adil yargılama yapmaya çalışıyor olmasıdır.
UCM uluslararası hukukta önemli bir konuma sahiptir çünkü siyasi düşüncelerin etkisi altında kalmadan yalnızca adalet yararına soruşturma ve kovuşturma yapılmasını sağlamak için birçok önleme mekanizmasına sahiptir. Peki bu önleme mekanizması ne kadar etkili çalışmaktadır? Mahkemenin bu yönünü ne kadar etkili kullandığı eleştirilerin hedefi halindedir. Fakat bu önlemler adaletin doğru bir şekilde tesis edilebilmesi açısından elzemdir. Uluslararası boyutta mağdurları koruma çalışması, mağdurların geç de olsa adalete erişimlerine imkan sağlaması, suçların cezasız kalmasını önlemesi ve üst düzey görevlilerin yargılanmasını da sağlaması UCM’yi uluslararası hukukta önemli yere sahip kılmaktadır. Ek olarak UCM’nin, uluslararası barış ve adaletin sağlanmasında önemli bir role sahip olduğu aşikardır. Özellikle kritik öneme sahip bir konu olan üst düzey yöneticiler bakımından ekleme yapmak gerekirse böylesi bir durum da devletin halkından aldığı yetkilerle yaptığı icraatlar noktasında yine halkına karşı hesap vermesi bir denetim mekanizması oluşturacak ve devletlerin yetkilerini daha özenli kullanmalarını sağlayacaktır.
Eleştirel bir yaklaşım getirmek gerekirse UCM sadece kişileri yargılayabilmektedir, bu mahkemenin devletleri yargılama yetkisi bulunmamaktadır ve yargılanan kişinin vatandaşlığı kural olarak taraf devletlerden birisine ait olmalıdır. Bu durum mahkemenin uluslararası arena da etkinliğini azaltmaktadır. Diğer bir eksiklik olarak UCM ancak kuruluşundan önce işlenmiş suçlar açısından yetkilendirilirse yargılama yapabilmektedir.
Normal koşullar altında UCM’nin ulusal mahkemelerin yetkisini devralma yetkisi yoktur ama iç çatışmalar sonucu çökmüş yargı sistemlerinde insanların haklarının zedelenmesini önlemek amacıyla UCM’nin devreye girmesi mümkündür. Bu husus bize UCM’nin tamamlayıcı özelliğe sahip olduğunu göstermektedir.
Ulusal mahkemelerin uluslararası suçları yargılama konusunda yetersiz kalmalarının ilk nedeni, ulusal yargı mercilerinin yargılamayı başlatmaya ya da sürdürmeye muktedir olamayabilmeleridir ve devletlerin, uluslararası suç işlediği iddia edilen kendi vatandaşlarını ulusal mahkemelerde yargılamak istemediği bilinmektedir.[2] Bu sebeple UCM uluslararası suçların yargılanması noktasında etkili bir konuma sahiptir. Fakat devletlerin egemenlik yetkilerine verdikleri aşırı önemden kaynaklı olarak UCM’nin yetkisini kısıtlayan ve otoritesini azaltan kurallar da bulunmaktadır. ICC is not superior to the courts at the national level[3] .Ulusal ceza yetkisinin tamamlayıcısı konumundadır ve istisna durumlar hariç olmak üzere egemen bir devletin yargılama yetkisini elinden alması gibi bir durum söz konusu değildir. Ulusal mahkemelerin yargılama yapma noktasında önceliği bulunmaktadır ancak devletler yargılama yapmak noktasında isteksizse veya yetersiz bir yargılama yapıyorlarsa UCM bunlara müdahale edebilmektedir. Devletlerin egemenliğine mahkemenin müdahalesi noktasında getirilen bir diğer eleştiri de BM Güvenlik Konseyinin bildirimi ile UCM’nin yetkisi sınırsız hale gelmekte, Statü’ye taraf olmayan bir devlet de, bu konuda yükümlülükler üstlenmek zorunda kalmaktadır.
Mahkeme sürekli bir niteliğe sahiptir ve bu durum suç işleme noktasında engelleyici ve caydırıcı etkiye sahiptir. [4] UCM suçluların mahkeme önüne getirilmesi için ulusal savcıları harekete geçirmektedir. Mağdurlar ve aileleri, adalet ile gerçeğe ulaşma ve uzlaşma sürecine başlama şansına sahip olacaklardır, bu durum, söz konusu suçlarda cezasızlığın sona erdirilmesine doğru büyük bir adım olacaktır.[5]
UCM’nin yargılama usulünde birtakım eksiklikler bulunmaktadır; başvuruda bulunan mağdurlar yargı sürecine katılmada zorluklar yaşamaktadırlar ve yargılama sürecinin hızlı ve etkin olmadığı, delil toplama noktasında yetersiz olduğu için mahkemeye eleştiriler yapılmaktadır. Ayrıca mahkemenin kendine bağlı bir adlî kolluk teşkilatına sahip değildir ve güçlü devletlerin mahkemeye karşı önyargıları vardır ve bu durumda mahkemenin başarısını olumsuz etkilemektedir. Bugüne kadarki yargılama pratiğine bakıldığında; güçlü batılı devletlerin politika ve uygulamalarıyla ilişkili ve bu devletlerin uyrukluğu altındaki kişilerden ziyade, genellikle Afrika ülkelerinde meydana gelen eylemlerin faili olan kişilerin yargılanması mahkemenin galiplerin adaletine (victor’s justice) hizmet ettiği eleştirisini haklı kılmaktadır[6] ve mahkemenin yanlı bir tutum sergilediği de düşünülmektedir.
UCM tarafından verilen Mavi Marmara kararını incelemek UCM’nin olumlu ve olumsuz yönlerini anlamamıza katkı sağlayacaktır. Mavi Marmara Saldırısı, İHH İnsani Yardım Vakfı ve Özgür Gazze Hareketi tarafından organize edilen ve Gazze'ye insani yardım taşıyan 6 gemiye saldırıda bulunulmasıdır. Saldırı İsrail'den 70-80 mil açıktaki uluslararası sularda 31 Mayıs 2010'da İsrail Savunma Kuvvetleri'nin yaptığı müdahale sebebiyle gemilerde bulunan kişilerin bir kısmının öldürülmesi, bir kısmının yaralanması ve gemilerin yolcularıyla birlikte rehin alınması ile sonuçlanmıştır. Bu saldırı da ve devamında 10 insani yardım gönüllüsü hayatını kaybetti, 56’sı ağır yaralandı. Filodakiler yasal gerekçe olmaksızın hapsedildi, yaralılara kelepçe takıldı, bazı yaralılar günlerce hücrelerde alıkonuldu ve kendilerine işkence ve kötü muamelede bulunuldu. Olay neticesinde İsrail ve Türkiye arasındaki ilişkiler durmuştur. Türkiye savaş ve insanlık suçu gerekçesiyle UCM’ye başvurmuştur. Savcılık, İsrail tarafından işlenen suçların saldırıyla ilgili olarak açılacak muhtemel davalarda mahkemenin daha ileri bir işlem yapmasını gerektirecek yeterli ağırlıkta olmadığı sonucuna ulaşmıştır. Kararda saldırı neticesinde ölen ve yaralanan yardım gönüllerinin sayısı belirleyici olmuştur. Buna bir eleştiri olarak şunu söylemek mümkündür ki mağdur sayısının fazla olması suçu ağırlaştırmaktadır fakat bunu tek kriter kabul etmemek gerekir. Mağdur sayısının yanında suç konu fiilin işlenme tarzı, mağdur üzerindeki etkileri, yol açtığı zararlar ve uluslararası mecralarda oluşturduğu etkilerde göz önünde bulundurulmalıdır. UCM yeterli ağırlığa (gravity) ulaşmayan suçları yetki alanı dışına alarak mahkemenin iş yükünü azaltmayı amaçlasa da bu davada böyle bir argüman ortaya koyarak statünün temel amacı olan cezasızlığın sona erdirilmesi ve caydırıcılığın sağlanmasına aykırı tutum sergilemektedir ve Mavi Marmara saldırısının uluslararası bir mecrada tarafsız ve bağımsız bir şekilde incelenmesi imkanını ortadan kaldırmıştır. Amaçlarıyla bağdaşmayan bu tutumuyla bu gibi saldırıları planlayan nefret ve şiddet yanlılarını cesaretlendirmiştir, hukuk kuralları dışında uygulama sergilemesini destekler bir konuma gelmiştir. Mahkeme kendisinden beklenen adalet beklentisini karşılamamış, hüsrana sebebiyet vermiştir. Bu kararıyla yanlı bir tutum ortaya koymuş ve siyasi etkide kaldığı noktasında yapılan eleştirileri haklı çıkarmıştır.
Özetle UCM uluslararası mecra da adalete erişime imkan sağlaması noktasında önemli bir yere sahip olmakla birlikte vermiş olduğu kararlar ve tutumları neticesinde de eleştirilerin odak noktası olmaya devam etmektedir. Tüm bunlar ışığında yine de uluslararası konumda sürekli niteliğe sahip bir ceza mahkemesinin varlığı ve başarıları gelecek için umut vadetmektedir. Yapılacak iyileştirmeler ile birlikte UCM uluslararası hukuk normlarına daha uygun hale gelecektir. UCM’nin uluslararası mecradaki etkinliği işbirliği yaptığı devletlerin sayısının artması ile her geçen gün artmaktadır ve daha da artacaktır.
[1] M.Uğur BOZKURT, ULUSLARARASI CEZA HUKUKU İLKELERİ KAPSAMINDA AD HOC ULUSLARARASI CEZA MAHKEMELERİNE YÖNELİK ELEŞTİRİLER VE ULUSLARARASI CEZA MAHKEMESİ p. 88
[2] ULUSLARARASI CEZA MAHKEMESİ International Criminal Court Hacı SARIGÜZEL p. 232
[3] The American Journal of International Law, Vol. 93, No. 1 (Jan., 1999), p. 22-43
[4] Daha öncesinde geçici nitelikte mahkemeler kurulmuş fakat geçici niteliği yüzünden gerekli etkiyi sağlayamamıştır.
[5] KURŞUN Günal, 101 soruda Uluslararası Ceza Mahkemesi, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Ankara, 2011, s:8 s.e.t. 21.01.2022
[6] ULUSLARARASI CEZA YARGISININ GELİŞİMİNDE ULUSLARARASI CEZA MAHKEMESİNİN ROLÜ Dr. Öğr. Üyesi Yasin POYRAZ Arş. Gör. Ömer Vehip ÖNEN p. 216
Comments