Ankara Dolandırıcılık Suçu Avukatı
Ankara Dolandırıcılık Suçu Avukat
Dolandırıcılık davalarında gerek sanığı savunmak amacıyla gerekse müştekinin mağduriyetini gidermek için hukuki süreci yürüten avukattır. Dolandırıcılık davası avukatı, esasen ceza davalarına bakan, ceza davaları konusunda Ankara Dolandırıcılık Suçu Avukatı dosyalarında uzman bir avukattır. Dolandırıcılık davasına bakan avukatın üzerinde çalışacağı dosya dolandırıcılık suçuna ilişkin olduğundan dolandırıcılığa ilişkin bir takım bilgilerin bilinmesinde fayda olacaktır.
Dolandırıcılık davası, bir kişiyi hileli davranışlarla aldatarak o kişiye zarar vermek, kendisine veya başkasına yarar sağlamak üzerine görülen ceza davasıdır. Dolandırıcılık ceza davası suçun işlendiği yer Cumhuriyet başsavcılığı tarafından iddianame düzenlenerek açılır.
-
Basit dolandırıcılık suçlarında Asliye Ceza Mahkemesi görevlidir.
-
Nitelikli dolandırıcılık suçlarında ise Ağır Ceza Mahkemesi görevlidir.
-
Dolandırıcılık suçunun cezası 1 ila 5 yıl hapis cezası ve beş bin güne kadar adli para cezası ile başlar (TCK m.157)
-
Suçun işlenişinde bulunan ağırlaştırıcı sebeplerin varlığında 20 yıla kadar hapis cezası ile on bin güne kadar adli para cezasına hükmedilebilir.
-
Zamanaşımı süresi 8 yıldır. 8 yıl içinde mağdur savcılığa durumu bildirmelidir.
-
Basit Dolandırıcılık Suçu uzlaşma kapsamında bulunmaktadır.
Dolandırıcılık ile ilgili düzenleme: TCK'da bulunmaktadır. 157. ve 158. maddelerindedir. Dolandırıcılık suçunun nitelikli hali ise TCK m. 158'de düzenlenmiştir.
TCK m. 157'de "Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye..." şeklinde suçun meydana gelmesi için gereken unsurlar sayılmıştır. Bu sayılan unsurların üçünün bir arada olması gerekmektedir:
-
Hileli bir davranış
-
Bu hileli davranış ile kişi veya kişileri aldatmak
-
Bu aldatış ile kişilerin zarara uğratması ile kendisine veya başkasına bir yarar sağlanması, şeklinde belirlenmiştir.
TCK m.158'de:
a) Dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle,
b) Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle,
c) Kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle,
d) Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasî parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle,
e) Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak,
f) Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle,
g) Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle,
h) Tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında,
i) Serbest meslek sahibi kişiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle,
j) Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla,
k) Sigorta bedelini almak maksadıyla, İşlenmesi hâlinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. (Ek cümle: 29/06/2005-5377 S.K./19.mad) Ancak, (e), (f) ve (j) bentlerinde sayılan hâllerde hapis cezasının alt sınırı üç yıldan, adlî para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz.
(2) Kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin eden kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
Suçun günümüzce sıkça rastlanan bir biçimi de bilişim dolandırıcılığıdır. Nitelikli dolandırıcılık suçunun bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi genellikle para transfer kayıtlarından takip edilerek izi sürülerek saptanabilen bir suçtur. Bahis siteleri yoluyla dolandırıcılık suçu.
Günümüzde evlilik vaadiyle dolandırıcılık suçu oldukça artmıştır. Genellikle bu suç alışveriş siteleri, evlenme siteleri, arkadaşlık siteleri vasıtası ile mağdur olan kişiye ulaşılmasıyla işlenir. Arkadaşlık ve internet sitelerinde dolandırıcılık suçu cezası için Ankara Ceza Avukatı, Ankara Ağır Ceza Avukatı olarak en iyi şekilde hizmet vermekteyiz.
Günümüzde internetten yapılan alışverişler oldukça artmıştır. Bununla beraber internetten yapılan alışverişlerde dolandırıcılık da artmıştır. Sosyal medya üzerinden yapılan alışverişlerde yapılan dolandırıcılıkların artması Ankara Ceza Avukatı olarak instagram dolandırıcılığı, internet alışveriş dolandırıcılığı suçlarından tarafımıza ulaşan kişi sayısını da artırmıştır. Ankara Bilişim Avukatı olarak, İnternet Kredi Kartı Dolandırıcılığı, Kapora Dolandırıcılığı, konularında müvekkillerimize en iyi şekilde hizmet vermekteyiz.
Kendisini Hakim, Savcı, Polis, Komiser, Asker vs. kamu görevlisi olarak tanıtan kişiler, mağdurlara terör örgütleri ile ilgisi olduğu ya da terörle mücadele konusunda yardımlarını istemek suretiyle gerçek dışı bir iddia ortaya koyarak; mağdurların para veya altınlarını vermesi ya da bankadan veya PTT aracılığıyla para transferi yapması konusunda baskı uygulayarak dolandırıcılık suçlarını gerçekleştirdiğini gerek Televizyon ve basılı yayınlardan gerekse sosyal medyadan görmüşsünüzdür.
Etkin pişmanlık, kişinin suçunu tamamlamış olmasının ardından henüz kovuşturma başlamamak koşuluyla, bizatihi pişmanlık duyması ve mağdurun uğradığı zararı geri verme yahut tazmin yolları ile tamamen gidermesi durumunda söz konusu olmaktadır. Bu halde ceza üçte ikisi oranında indirilir. Şayet etkin pişmanlık kovuşturma başladıktan sonra ancak hüküm verilmeden önce gösterilmiş ise indirim yarı oranında olacaktır.
Ankara’da faaliyet gösteren Hukuk Büromuz Ankara Dolandırıcılık Suçu Avukatı olarak müvekkillerine en iyi şekilde avukatlık ve danışmanlık hizmeti vermektedir.
Dolandırıcılık Suçu Yargıtay Kararları
Yargıtay Kararı - 15. CD., E. 2013/3768 K. 2014/20355 T. 3.12.2014
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
TCK'nın 158/1-d bendinde belirtilen, kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasî parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunun işlenmesi, nitelikli hâl kabul edilmiştir. Söz konusu kurum yada kuruluşların konumunun suçun işlenmesinde kolaylık sağlayacağı düşüncesi, bu kurum ve kuruluşların bu suçta araç olarak kullanılmasının, ağırlaştırıcı neden olmasını gerektirmiştir. Bu nitelikli halin uygulanabilmesi için, bunların isminin kullanılması yeterli olmayıp maddi varlığının kullanılması gerekmektedir. Araç olarak kullanılma, bu kurum veya kuruluşlara ait yazı veya belgeleri amaç dışı olarak kullanmak şeklinde olabilir. Bu kurumlara ait kimlik belgesinin gösterilmesi,basılı evraklarının, kıyafetlerinin, taşıtlarının kullanılması mağdurda güven oluşumunu sağlayacaktır.
Sanıklardan A.. Y..'ın Kurtuluş Savaşı ... Dergisi'nin satış temsilcisi, M.. K..'ın ise çalışanı olduğu, sanık A.. Y..'ın şikayetçi U.. B..'i telefonla arayarak Gaziler Derneği'ne yardım topladıklarını söyleyip 200 TL para istediği, şikayetçinin yardım etmeyi kabul etmesi üzerine sanık Ahmet'in elemanlarından birini gönderdiğini söyleyerek sanık M.. K..'ı şikayetçinin işyerine gönderdiği, şikayetçinin dolandırılabileceğini düşünerek polise haber verdiği, sanık Mustafa işyerine gittiğinde sivil polislerin yardım toplama izin belgelerini istediği ancak sanığın panikleyerek herhangi bir belge ibraz edemediği ve yakalandığı, böylece eylemin teşebbüs aşamasında kaldığı; sanıkların aynı yöntemle şikayetçi H. Ö..'ı da arayıp ...Derneği'ne yardım topladıklarını belirterek 150 TL parayı alıp adı geçen dergiye ait fatura kestiklerinin iddia edildiği olayda,
1-5237 sayılı TCK'nın 158/1-d maddesinde öngörülen “kamu kurumunun araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık” suçunun oluşabilmesi için kamu kurumunun isminin kullanılması yeterli olmayıp maddi varlığının da kullanılması gerektiği, somut olayda ise sanıkların sadece ... Derneği'ne yardım topladıklarını söyleyerek menfaat temin etmiş olmaları, derneğin maddi varlığı olarak nitelendirilebilecek kimlik, yazı, belge ya da basılı bir evrakın kullanılmaması karşısında, sanıkların eylemlerinin 5237 sayılı TCK'nın 157/1. maddesinde düzenlenen basit dolandırıcılık ve basit dolandırıcılığa teşebbüs suçlarını oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek sanıklar hakkında fazla ceza tayini,
2-Kabule göre de, hapis cezası alt sınırdan tayin edildiği halde adli para cezası belirlenirken yeterli ve yasal gerekçe gösterilmeksizin, aynı gerekçeyle tam gün sayısının asgari hadden uzaklaşılması suretiyle belirlenerek sanıklara fazla ceza tayini,
Bozmayı gerektirmiş, sanıkların temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken CMUK'nın 321.maddesi gereğince BOZULMASINA, 03/12/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/665 E., 2020/506 K.
Nitelikli dolandırıcılık suçuna teşebbüsten açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda sanık ...'ın, TCK'nın 158/1-e-k, 35/2, 62, 52/2-4 ve 51. maddeleri uyarınca 7 ay 15 gün hapis ve 1.860 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, ertelemeye ve taksitlendirmeye ilişkin Denizli 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 29.12.2011 tarihli ve 169-409 sayılı hükmün sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 15.02.2016 tarih ve 22661-1601 sayı ile...
...Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi için dolandırıcılık suçunun unsurlarının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
Dolandırıcılık suçu 5237 sayılı TCK'nın 157. maddesinde; "Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezası verilir." şeklinde düzenlenmiş, 158. maddesinde ise suçun nitelikli hâlleri sayılmıştır.
Mal varlığının yanında irade özgürlüğünün de korunduğu dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için;
1) Failin bir takım hileli davranışlarda bulunması,
2) Hileli davranışların mağduru aldatabilecek nitelikte olması,
3) Failin hileli davranışlar sonucunda mağdurun veya başkasının aleyhine, kendisi veya başkası lehine haksız bir yarar sağlaması,
Şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
Fail kendisi veya başkasına yarar sağlamak amacıyla bilerek ve isteyerek hileli davranışlar yapmalı, bu davranışlarla bir başkasına zarar vermeli, verilen zarar ile eylem arasında uygun nedensellik bağı bulunmalı ve zarar da, nesnel ölçüler göz önünde bulundurularak belirlenecek ekonomik bir zarar olmalıdır.
Görüldüğü gibi, dolandırıcılık suçunu diğer mal varlığına karşı işlenen suç tiplerinden farklı kılan husus, aldatma temeline dayanan bir suç olmasıdır. Birden çok hukuki konusu olan bu suç işlenirken, sadece mal varlığı zarar görmemekte, mağdurun veya suçtan zarar görenin iradesi de hileli davranışlarla yanıltılmaktadır. Madde gerekçesinde de, aldatıcı nitelik taşıyan hareketlerle, kişiler arasındaki ilişkilerde var olması gereken iyiniyet ve güvenin bozulduğu, bu suretle kişinin irade serbestisinin etkilendiği ve irade özgürlüğünün ihlâl edildiği vurgulanmıştır.
5237 sayılı TCK'nın 157. maddesinde yalnızca hileli davranıştan söz edilmiş olmasına göre, her türlü hileli davranışın dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmayacağının belirlenmesi gerekmektedir.
Kanun koyucu anılan maddede hilenin tanımını yapmayarak suçun maddi konusunun hareket kısmını oluşturan hileli davranışların nelerden ibaret olduğunu belirtmemiş, bilinçli olarak bu hususu öğreti ve uygulamaya bırakmıştır.
"Hile", Türk Dili Kurumu sözlüğünde; "Birini aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen, dolap, oyun, desise, entrika" (Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, s. 891.) şeklinde, uygulamadaki yerleşmiş kabule göre ise; "Hile nitelikli yalandır. Yalan belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun denetleme olanağını ortadan kaldırmalıdır. Kullanılan hile ile mağdur yanılgıya düşürülmeli ve yanıltma sonucu kandırıcı davranışlarla yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hileli davranışın aldatacak nitelikte olması gerekir. Basit bir yalan hileli hareket olarak kabul edilemez." biçiminde tanımlanmıştır.
Öğretide de hile ile ilgili olarak; "Olaylara ilişkin yalan açıklamaların ve sarf edilen sözlerin doğruluğunu kuvvetlendirecek ve böylece muhatabın inceleme eğilimini etkileyebilecek yoğunluk ve güçte olması ve bu bakımdan gerektiğinde bir takım dış hareketler ekleyerek veya böylece var olan halden ve koşullardan yararlanarak, almayacağı bir kararı bir kimseye verdirtmek suretiyle onu aldatması, bu suretle başkasının zihin, fikir ve eylemlerinde bir hata meydana getirmesidir." (Sulhi Dönmezer, Kişilere ve Mala Karşı Cürümler 2004, s. 453.), "Hile, oyun, aldatma, düzen demektir. Objektif olarak hataya düşürücü ve başkasının tasavvuru üzerinde etki doğurucu her davranış hiledir." (Nur Centel/Hamide Zafer/Özlem Çakmut, Kişilere Karşı Suçlar, İstanbul 2011, Beta Yayınevi, 2. Baskı, Cilt I, s. 456.) biçiminde tanımlara yer verilmiştir.
Yerleşmiş uygulamalar ve öğretideki baskın görüşlere göre ortaya konulan ilkeler göz önünde bulundurulduğunda; hile, maddi olmayan yollarla karşısındakini aldatan, hataya düşüren, düzen, dolap, oyun, entrika ve bunun gibi her türlü eylem olarak kabul edilebilir. Bu eylemler bir gösteriş biçiminde olabileceği gibi, gizli davranışlar olarak da ortaya çıkabilir. Gösterişte, fail sahip bulunmadığı imkânlara ve sıfata sahip olduğunu bildirmekte, gizli davranışta ise kendi durum veya sıfatını gizlemektedir. Ancak sadece yalan söylemek, dolandırıcılık suçunun hile unsurunun gerçekleşmesi bakımından yeterli değildir. Kanun koyucu yalanı belirli bir takım şekiller altında yapıldığı ve kamu düzenini bozacak nitelikte bulunduğu hallerde cezalandırmaktadır. Böyle olunca hukuki işlemlerde, sözleşmelerde bir kişi mücerret yalan söyleyerek diğerini aldatmış bulunuyorsa bu basit şekildeki aldatma, dolandırıcılık suçunun oluşumuna yetmeyecektir. Yapılan yalan açıklamaların dolandırıcılık suçunun hileli davranış unsurunu oluşturabilmesi için, bu açıklamaların doğruluğunu kabul ettirebilecek, böylece muhatabın inceleme eğilimini etkisiz bırakabilecek yoğunluk ve güçte olması ve gerektiğinde yalana bir takım dış hareketlerin eklenmiş bulunması gerekir.
Failin davranışlarının hileli olup olmadığının belirlenmesi noktasında öğretide şu görüşlere de yer verilmiştir: "Hangi hareketin aldatmaya elverişli olduğu somut olaya göre ve mağdurun içinde bulunduğu duruma göre belirlenmelidir. Bu konuda önceden bir kriter oluşturmak olanaklı değildir." (Veli Özer Özbek/Koray Doğan/Pınar Bacaksız/İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara 2012, Seçkin Yayınevi, 4. Baskı, s. 650.), "Hileli davranışın anlamı birtakım sahte, suni hareketler ile gerçeğin çarpıtılması, gizlenmesi ve saklanmasıdır." (Doğan Soyaslan, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 6. Baskı, s. 343.), "Hilenin, mağduru hataya sürükleyecek nitelikte olması yeterlidir; ortalama bir insanı hataya sürükleyecek nitelikte olması aranmaz. Bu nedenle, davranışın hile teşkil edip etmediği muhataba ve olaya göre değerlendirilmelidir." (Nur Centel/Hamide Zafer/Özlem Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, İstanbul 2011, Beta Yayınevi, 2. Baskı, Cilt I, s. 462.).
Esasen, hangi davranışların hileli olup olmadığı konusunda genel bir kural koymak oldukça zor olmakla birlikte, bu konuda olaysal olarak değerlendirme yapılmalı, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmak suretiyle sonuca ulaşılmalıdır.
Uyuşmazlık konusunu ilgilendiren "sigorta bedelini almak maksadıyla dolandırıcılık" suçu da TCK'nın 158. maddesinin birinci fıkrasının (k) bendinde;
"Sigorta bedelini almak maksadıyla, işlenmesi hâlinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur." şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Maddenin bu bölümüne ilişkin gerekçesinde; "Failin sigorta edilen veya sigorta bedelini alacak kimse olması şart değildir. Keza sigorta edilen riskin türü de önemli değildir." açıklamalarına yer verilmiştir.
Dolandırıcılık suçunun bu nitelikli hali, hukuk sistemimize ilk defa 5237 sayılı TCK ile dahil olmamış, 765 sayılı TCK'nın 504/2. maddesinde de dolandırıcılığın sigorta bedelini almak maksadıyla işlenmesi nitelikli hal olarak kabul edilmiştir.
Görüldüğü üzere gerek 765 sayılı TCK, gerekse 5237 sayılı TCK bakımından kanun koyucu, sigorta şirketlerinin gelişmesi ve haksız yere zarara uğramalarını önlemek için sigorta bedelini almak maksadıyla gerçekleştirilen birtakım hileli davranışları nitelikli dolandırıcılık olarak düzenlemiş ve daha ağır bir yaptırıma tâbi tutmuştur.
Kanun koyucu hangi tür sigorta olursa olsun, ayrım yapmadan sigorta bedelinin alınması amacıyla dolandırıcılık yapılmasını nitelikli hal olarak kabul etmiştir. Bu nitelikli hâlin uygulanması için, sigorta şirketine hakkı olmayan bedeli almak için bir başvuru yapılmış olması ve hakkı olmayan bir sigorta bedelinin kısmen veya tamamen alınmış olması gerekir. Aksi halde sigorta bedelini almak için şirkete başvuruncaya kadar yapılan hareketler icrai hareket olmayıp, hazırlık hareketi niteliğinde olduğundan sigorta bedelini almak maksadıyla dolandırıcılık suçu oluşmayacaktır.
Öte yandan, amacı somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden birisi de, insan haklarına dayalı, demokratik rejimle yönetilen ülkelerin hukuk sistemlerinde bulunması gereken, öğreti ve uygulamada; "suçsuzluk" ya da "masumiyet karinesi" şeklinde, Latincede ise "in dubio pro reo" olarak ifade edilen "şüpheden sanık yararlanır" ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi açısından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlak surette sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği ya da gerçekleştiriliş şekli hususunda herhangi bir şüphe belirmesi hâlinde uygulanabileceği gibi, suç niteliğinin belirlenmesi bakımından da geçerlidir. Ceza mahkûmiyeti, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaate veya herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkan vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık ...'ın katılan Tarım Sigortaları Havuz İşletmesi A.Ş'ye sigorta ettirdiği dört (4) adet büyükbaş hayvanından TR20275855 kulak küpe numaralı ineğin sigorta tarihinden sonra hastalanması üzerine sanığın veteriner çağırdığı ve muayene edilen ineğe ilaç tedavisi uygulandığı, ayrıca veterinerin sanıktan durumu katılan şirkete de haber vermesini istediği, katılan şirket veteriner hekiminin muayene edip resimlerini çektiği ineğin kesilmesi gerektiğini sanığa bildirdiği, sanığın da ineği kasaplık yapan tanık ...'e sattığı, sanıktan satın aldığı ineği mezbahada kestiren tanık...'un kesim esnasında içeriye alınmadığı için ineğin kesilmiş hâlinin fotoğraflarını çekmesi için cep telefonunu mezbaha görevlisine verdiği ve daha sonra bu fotoğrafları sanığa teslim ettiği, sanığın da çekilen fotoğraflar ve diğer belgeler ile birlikte sigorta bedelinin ödenmesi amacıyla katılan şirkete müracaatta bulunduğu, ancak katılan şirket veteriner hekiminin çektiği fotoğraflar ile sanığın teslim ettiği fotoğrafların aynı ineğe ait olmadığı gerekçesiyle sanığa ödeme yapılmadığı şeklinde gerçekleşen somut olayda;
Sanığın sigorta bedelinin ödenmesi için yapılacak işlemlere esas olmak üzere katılan şirkete teslim ettiği kesilen ineğe ait fotoğrafları bizzat kendisi çekmediği gibi tanık ...'in, sanığın kasaplık yapan tanık ...'e sattığı ve araca yükledikleri ineğin kesime sevk edilen inek ile aynı fiziki özelliklere sahip olduğunu ifade etmesi nedeniyle sanığın dolandırıcılık suçunu işleme kastı ile hareket ettiği hususunun şüphe boyutunda kaldığı, ayrıca sanığın teslim ettiği fotoğraflar ile ineği canlı iken muayene eden veterinerin çektiği fotoğraflar arasında 14.04.2011 tarihli bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere gözle görülür şekilde bariz farklılıklar olması, kesilen ineğe ait fotoğrafların kesime sevk edilen ineğe ait olmadığının ilk bakışta hemen ve kolaylıkla fark edilmesi, katılan şirket vekilinin 31.01.2011 havale tarihli şikâyet dilekçesinde "kesime sevk edilen hayvanın fiziki özelliklerinin, kesilen hayvanın fiziki özelliklerinden farklı olduğunun tespit edildiği" iddiasıyla sanık hakkında şikâyetçi olması ve bu nedenle katılan şirket tarafından sanığa ödeme yapılmamış olması hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın basit bir yalandan ibaret olan eyleminin dolandırıcılık suçunun maddi konusunun hareket unsurunu oluşturan hileli davranış olarak nitelendirilemeyeceği anlaşıldığından, dolandırıcılık suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yerel Mahkeme direnme hükmünün sanığın atılı suçtan beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Açıklanan nedenlerle;
1- Denizli 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 04.04.2016 tarihli ve 102-128 sayılı direnme kararına konu sanık hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün suçun yasal unsurları itibarıyla oluşmadığının gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 08.12.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy birliği ile karar verildi.